Balkanlar’ı unutmamak

Balkanlar’ı unutmamak

Nisan 28, 2020 Genel 0

Türkler, tarihleri boyunca Orta Asya steplerinden Avrupa ortalarına, Sibirya’dan Hint Denizi’ne ve Afrika ortalarına kadar çok geniş coğrafyalarda bulundular. Tarih şahittir ki bu bulunuş basit bir hükümranlık davasından ziyade, uzak topraklara barış, huzur ve adalet götürme gayesine matuftu. Bilhassa İslam ile şereflendikten sonra milli bir davranış biçimi haline gelen İla’yı Kelimetullah anlayışı ona ayrı bir ruh verdi, ilerleyişinin itici gücü oldu.

Geniş coğrafyalarda mücadele veren atalarımız için Balkanlar ve orada yaşayan çok değişik etnisite ve kültürlerden insanlar ayrı bir ehemmiyette haiz oldular. Osmanlı Devleti’nin Anadolu’dan ziyade Balkanlar’ı imar etmesi, devlet kadrolarında oradaki insanlara öncelik tanıması ve yönünü daha ziyade Batı’ya dönük tutması gibi hususlar, medeniyet tarihimizin mühim tartışma konuları arasındadır. Atalarımızın gittikleri topraklardan ne varsa almak yerine oradakilere bir şeyler vermeye dönük düşünceleri, asırlar süren birlik, beraberlik ve bütünlüğün anahtarı olmuştur.

Balkanlar, Batı’ya medeniyet götürmenin en önemli durağı ve güzergahı, değişik dillerden, dinlerden, kültürlerden topluluklarıyla uzun müddet Osmanlı’nın göz bebeği iken, gerileme ve yıkılma süreçlerinde içimizi en çok yakan ve etkilerini hala hissettiğimiz acıları yaşadığımız bir bölgedir. Bununla birlikte son yedi asrın tarihi, bizi Balkanlar ile bitmeyecek tarihi, kültürel, dini, ekonomik, siyasi münasebetlerin tarafı yapmıştır. Bu, sırtımıza şimdiye kadar taşıdığımız gibi gelecekte de taşımak mecburiyetinde olduğumuz ağır bir yük yüklemiştir.

Türkiye, iyi zamanında da kötü zamanında da, güçlüyken de zayıfken de, savaşta da barışta da elinden geldiği kadarıyla Balkanlar’a ve Balkan insanına karşı sorumluluklarını yerine getirme gayretiyle hareket etmiştir. 1980’li yılların sonunda Sovyetler’in dağılmasıyla dünyada ve bölgede vukua gelen değişmeler, tarihin yeni bir sayfasının açılmasını sağlamıştır. Bu gelişme, ülkeler ve halk toplulukları arasındaki temasları arttırmış, münasebetlerin daha mükelleşebilmesi için yeni fırsatlar doğurmuştur. Yeni dönemde de Türkiye, bölgenin yeniden imarı, kalkınması ve daha da önemlisi toplumlar arasında kalıcı dostluk ve barışın ikamesi için yoğun çaba göstermiştir. Bilhassa dindaş ve ırkdaşlarına karşı değişik odaklardan gelen saldırı, katliam ve sürgün teşebbüslerine karşı çıkarken, mümkün olan en üst seviyede toplumlar arasında ayrım yapmamaya özen göstermiş, adalet terazisindeki hassas ölçüyü bozmamıştır.

Dünya korona virüsü salgınının dehşetiyle uğraşırken Türkiye, ‘benim derdim bana yeter’ demeden, bölge insanına karşı duyduğu kardeşlik duygusunun gereğini yerine getirmeye gayret etmiştir ve bu tavrını sürdürmektedir. Devlet ve millet, kötü ve sıkıntılı günlerden geçerken asırlarca ortak kaderi paylaştığımız her kesimle diyalog ve dayanışma içindedir. Bunun aksamadan devam edeceği aşikardır. Çünkü Türk insanının Balkanlar ve orada yaşayan topluluklarla yakınlığı, tırnağa batan dikenin acısının binlerce kilometre uzaktan hissedildiği türden bir yakınlıktır. Dünya yeni bir döneme girerken bize düşen vazife, bu yakınlığı değerlendirerek hayatın her alanındaki münasebetleri daha verimli hale getirmek ve üst seviyelere çıkartmaktır.

22-04-2010

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir