Çamerya: Dinmeyen Yaranın Ansiklopedisi
Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Derneği UKİD’in Balkanlar’daki partnerlerinden ALSAR Vakfı Başkanı Mehdi Gurra, geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı (AA) için çok önemli bir analiz hazırladı. Konunun kamuoyumuzca yakından bilinmesi gayesi ile bu analizi olduğu gibi sayfalarımıza taşımayı bir görev kabul ediyoruz:
Çamerya: Dinmeyen Yaranın Ansiklopedisi
Arnavutların kendi topraklarındaki refahı adına Osmanlı Devleti’nin varlığının kritik önemi, Osmanlı’nın dağılma süreciyle çok derinden hissedilmeye başlamıştır. Geniş bir coğrafyaya yayılan ve yerleşen, Osmanlı Devleti içinde önemli devlet kademelerinde bulunan Arnavutlar, imparatorluğun bir parçası olarak gerilemenin etkisi ile bu büyük ve güçlü devlet içindeki etkinlerini de yitirmeye ve kendi kabuklarına çekilmeye başlamışlardır.
Osmanlı Devleti’nin resmi olarak yıkılmasından birkaç yıl önce Balkanlarda yaşanan gelişmeler neticesinde bağımsızlığını ilan eden Arnavutluk sınırları içinde kalabilen bazı Arnavutlar talihliydi. Arnavutların yaşadığı bölgelerin büyük bir çoğunluğu ise asırlık Osmanlı devletinin son demlerinde, dönemin güçlerinin keyfi kararları sonucunda komşu Balkan ülkelerine dahil oldular.
Osmanlı Devleti resmen yıkılmış olsa da barış içinde yaşadığı ve yaşattığı çok uluslu köklü medeniyetin izleri fiilen varlığını sürdükmekte. Ulus devletler resmen kurulmuş ve sınırlar çizilmiş olsa bile fiilen kurulamamış ya da böyle olması çirkin emellerini gerçekleştirmek adına daha münasip görülmüş. Neticede bazı milletler başka devletlerin sınırları içinde azınlık olarak kalmış ve kabul edilmişlerdir. Osmanlı Devleti’ni emperyalist düşünceleri önünde en büyük engel olarak gören güçler ya bu sonucu göremediler ya da medeniyet tasavvurlarında insan hayatıın ve çekilecek sıkınların hiçbir önemi yoktu. Bu milletlerden biri de Arnavutlar idi… Onlar çileye maruz kaldılar, zulüm gördüler, etnik vahşet yaşadılar, yollara düşmek zorunda kaldılar, topraklarını, evlerini, servetlerini Arnavut oldukları ve Müslüman oldukları için bırakmak zorunda kaldılar. Bu soykırım ve etnik nefretin acılarını en fazla Çameryalılar çekti. Özellikle de İslam dinine mensup olanlara yönelik geçtiğimiz asrın ilk yarısında başlayan milliyetçilik hareketleri sonucu şiddet ve vahşet dolu olaylar neticesinde ata topraklarından kovuldular. Yunanlılar tarafından unutkanlığın empoze edilmesi ve olayları örtbas etme çabası, Arnavut siyasi sınıfının bu konuyu gündeme getirmeye gücünün olmaması, Çamerya sorunun mutlak reddi için eski Yunan taktiğinin başarıya ulaşmasını sağlamıştı.
Bugüne kadar Arnavutluk’u kim yönettiyse ya Çamerya meselesine nasıl yaklaşacağını bilmemiş ya da güney komşusuyla başını derde sokmak istemediğinden Çamerya meselesinde kekelemiştir. Sorun hiçbir zaman gerektiği gibi gündeme getirilmemiş, çözümüne ilişkin bir beklenti bile oluşmamıştır. Çamerya meselesi iki devlet arasında çözüm bekleyen hassas bir konu olmaya devam etmiştir. Şimdiye kadar bu meselenin çözümü ile ilgili somut ve samimi bir adım atılamıştır.
Zorla göç ettirilen Çameryalıların torunlarına vatanlarını ziyaret etmelerine, hala ayakta kalan veya atalarının yıkılmış evlerine gitmelerine ya da zorla ele geçirilen mülklerini yeniden almalarına izin verilmiyor. Çamerya’da kalanlar, çoğunluğu Ortodoks inancına mensup, düzenli bir biçimde helenizasyona maruz kalmışlardır. Yunan devleti konu Çameryalılara geldiğinde aşırı hassas ve ihtiyatlı olmuş, ne kadar küçük olursa olsun, sorunlarının çözülmesi için iyimserliğe yer bırakmamıştır. Aynı ülke Arnavutluk’taki Yunan azınlık söz konusu olduğunda, yerli yersiz haklar isteyerek uluslar arası hukuktan uzak, orantısız ve dengesiz bir tutum ortaya koymaktadır
* * *
Çamerya 1913 yılı öncesinde Arnavutluk’un en güney ucunda, İyon denizinin doğusunda, kuzeyinde Konispol, güneyinde Preveze olmak üzere Yunan sınırını oluşturuyordu. 1913 yılında Büyükelçiler Konferansında Çamerya, Yunanistan’a bırakılacaktı. O andan itibaren soykırım dalgalarını yaşayacak, bunlar İkinci Dünya Savaşı sonunda, yani 1944-1945 yıllarında doruk noktasına ulaşacaktı.Yunanistan yeni bir demografik gerçeklik oluşturmak için korkutma ve Çamerya halkını uzaklaştırma yolunu seçti.
Arnavut-Yunan ilişkilerini araştıran tarihçi Beqir Meta, Anadolu Ajansı’nın Arnavutça yayınına bu ilişkiler hakkında yaptığı değerlendirmede: “1913 yılında Çamerya’nın önde gelen 72 aile reisinin katledilmesi ile ilk soykırım faaliyetlerinin bu dönemde kayda geçtiğini anlattı. Güçlü bir etnik kıyım dalgasının on yıl sonra Lozan Antlaşmasının ardından gerçekleştiğini, ardından İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında devam ettiğini aktardı.
Çamerya’da yaşanan en son etnik kıyım aralarında en trajik olanıydı. Zorla göç etmeye itmek, katliamlarla birlikte 27 Haziran 1944 yılında başladı ve bir sonraki yıl mart ayında sona erdi. Tüm Müslüman Çameryalılar evlerini terk etmek ve Arnavutluk’a sığınmacı olarak gelmeye mecbur bırakıldılar. Binlercesi ise Yunan etnik vahşeti sonucunda öldürüldü. Prof. Dr. Beqir Meta’ya göre, 35 bin kişi bu etnik gözü dönmüşlük neticesinde soykırıma maruz kaldı. Soykırımdan kurtulabilen Çamerya Arnavutları zor şartlarda Arnavutluk’a sığınmacı olarak gelmişlerdi.
Müslüman Çameryalılar tarafından boşaltılan yerleri Yunan hükümeti tarafından getirilen Yunanlılar almış, yerlerin isimleri değiştirilmiş, Yunanlaştırılmıştı. Çameryalıların gerçek sahiplerinin evleri sonradan getirilen bu Yunanlara kendi mülkleriymiş gibi verildi. Çameryalılar etnik kıyıma maruz bırakılmıştı; bu kıyım dini inanç temelinde, aralarında seçicilik yapılarak gerçekleştirilmişti. Müslümanlar olanlar özellikle seçilmişti. Ancak her zaman olduğu gibi bugün de Yunanistan’ı kim yönettiyse Çamerya sorununun olduğunu inkâr etmiştir. Münferit çabalara rağmen, Arnavut makamları hiçbir zaman konuyu ikili müzakere masasına getirme cesaretini gösterememiştir.
* * *
Çamerya üzerine yayınlanan ansiklopedi üzerine konuşmadan önce, Arnavutlar tarafından en güneyinde terk edilen bu Arnavut vilayeti hakkında daha fazla bilgilendirmede bulunmamız gerekiyor. Arnavut Sözlük Ansiklopedisinde yer alan bilgilere göre, Çamerya; İyonya kıyıları boyunca uzanan, kuzeyde Pavla (Şales) Nehrinden, güneyde Preveze körfezine kadar 107-108 kilometre uzunluğunda, güneyde Kurilla dağlarına ve Paramithi’ye (Aydonat) kadar 3 bin 900 kilometre karelik bir alanda, yüksekliği bin metreden fazla olmayan tepe ve dağlara çevrili bir yerdir. Filat, İgumeniça (Reşadiye), Lurai Margiliç, Arta, Paramithi, Parga ve Preveze şehirleri Çamerya’nın merkezi yerleri olarak biliniyor. 1913 yılındaki Londra Büyükelçiler Konferansı, Arnavut devleti sınırları içerisinde Müslüman halkın yaşadığı Dişat, Yanyar, Konispol, Markat, Ninat, Şales, Verve ile; Ortodoks halkın yaşadığı Çiflik, Mursi ve Xarra köylerini Yunanistan’a bıraktı. Bu saydığımız yerler geri alınmıisa da Çamerye ve Çameryalılar kaderlerine terk edilmiştir.
Çam ve Çamerya, İlir kabilesi olan Tesprotyalıların yaşadığı Tesprotya’dan geçen Thyamis nehrinin antik ismi ile bağlantılı bir yer. Çamerya, Osmanlı döneminde Delvina ve Yanya sancağında yer almaktaydı. Yukarıda bahsi geçen yayındaki bilgilere göre bölgenin nüfusu 95 ila 110 bin arasında değişiyordu. Yunan çeteleri 1854 ve 1878 yıllarında Çamerya’ya saldırmış ancak yerel halkın silahlı direnişi ile karşılanmışlardı. Halkın direnişi sonunda Yunan çeteleri geri çekilmek zorunda kalmıştı. Onların başaramadığını 1913 yılındaki Büyükelçiler Konferansı göz açıp kapayana kadar gerçekleştirmişti. Bu neticenin ardından Yunan hükümetleri binlerce Çameryalı’yı Anadolu’ya doğru sürmiş ve bu sürgünler İkinci Dünya Savaşının sonunda da devam etmiştir.
İbrahim Daut Beydeşati’nin (Hoca) eserlerinde Çamerya
Topraklarından sürülen, istenmeyen ve zulüm gören bir toplum olarak Çameryalıların trajik kaderine ilişkin delillere, ALSAR Vakfı tarafından kısa süre önce yayımlanan ansiklopedik eser eklendi.
Söz konusu yayın, ALSAR Vakfının ulusal meseleleri ele alan yazar ve eserlere yönelik açık kapı politikası doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Vakfın bu gibi eserlerin yayınlanmasına yönelik gayreti, vatansever duruşunun bir neticesi ve milli meselere bakışının somut bir delilidir .
Çamerya’nın tanınmış ailelerinden bir hanenin çocuğu olarak İbrahim Daut Beydeşati (Hoca) hayatının büyük kısmını, doğduğu toprakların tarihi ile ilgili materyallerin toplanması ve “Güney Arnavutluk genelinde yolculuk: Çamerya” adlı eserin yayınlanmasıyla sonuçlanan bir metnin derlenmesine adadı.
923 sayfalık ansiklopedinin başında üç alıntıya rastlayabiliriz. Yazar birkaç yıllık çabasını yazılı kelimelere dönüştürmek için bu iki alıntıdan ilham aldığı görülüyor. Söz konusu alıntılar şunlardır: “Kendi geçmişini tanımayan bir millet ya çocuktur ya da akılsızdır. Bunu hor gören bir millet de kaybolmuş bir millettir!”, “Geçmişini bilmeyen bir millet, kendi geçmişinin yaşadığı sefaletlere maruz kalmaya mahkumdur!”
Zengin bir dil kullanan yazar, girişteki dört satırla söz konusu ansiklopedik eserin ne olduğunu anlatmaktadır. Yazar burada; Ansiklopedinin 300 yıldan fazla Arnavut olarak adlandırılan en güneydeki İlirler, onların atalarının toprakları, onların örnek temsil eden vatanseverlik ve toprak savunuculukları, onların seçkin savaş özellikleri ve bölgedeki yaşamlarında meydana gelen olaylardan bahsediyor.
Yazarın eserinde Çamerya halkına ait isimleri, yerleri, olaylari, kültürel özellikleri, okulları, dini yapıları, çeşitli kurumları, dernekleri, haritaları ve fotoğrafları bulmak mümkündür. Tarihte zengin ve son derece bereketli zamanlar yaşasa da sonunda adını yaşatan vatandaşlar için son derece talihsiz bir Çamerya’dan bizleri haberdar ediyor.
Eserde Çamerya’ya adanan ses ,feryat diğer tüm seslerden daha yüksek çıkıyor. Çameryelıların dramını anlamak adına çok önemli olan birinci paragrafı burada paylaşmakta fayda var: “Çamerya, Arnavut topraklarının en güney kısmını teşkil ediyor. Altı aylık özverili savunmadan sonra (18. X. 1912 – 7. 3. 1913), 10-13 Mart 1913 yılında saldırgan Yunan askeri birliklerin eline kaldı. İşgal yılında (1913) Çamerya genelinde çoğu Arnavut olmak üzere 120.000 kişi yaşıyordu. Dönemin güçlü Avrupa ülkelerinin temsilcileri, %85’i Müslüman olan Çameryalıların hakları hiçe sayılarak ağır ve en nefret edilen Atina-Fener Haçlı İşgalcilerin boyunduruğunu takarak lanetli Büyükelçiler Konferansı aracılığıyla baltayı sapladı. Bunlar hiçbir şeyden çekinmeden açıkça bir şekilde tüm insani, ulusal hakları ve uluslararası anlaşmaları ihlal etti. 42 yıl boyunca bu hüküm, kendini Arnavut olarak bilen, öyle kalmaya çalışan ve kendini, malını ve toprağını bu kara kölelikten kurtarmak için elinden geleni yapan tüm Çameryalıları ortadan kaldırdı.”
Adlandırmalar, konumlar, aidiyetler, hedefler, geçmişi, devlet idari birimleri, tepeler, boylar, düzlükler, kaynaklar, akarsular, ırmaklar, göller, denizler, koylar, körfezler, limanlar, adalar, iklim, bitki örtüsü, yaban hayat, ekonomi, hayvancılık, tarım, zanaatlar, ticaret ve pazarlar, yol ağı, tarihsel olaylarda Çameryalılar, giysiler, dini inançlar, ahlaki nitelik ve özellikler, vs. Bunların hepsi Çameryalıları ifade eden bütünün ayrılmaz birer parçalarıdır.
Ansiklopedide, Çameryalıların dini yaşantısı, ana şehirlerdeki cami sayısı, cami isimleri, camileri inşa edenlerin isimleri, Konispol gibi medrese isimleri, Arvanitler, Çamerya ve Yanya’daki Yahudiler, Evliya Çelebinin Çamerya ve Molosya seyahatlerinden bahsedilmekte. Çameryalı kadınlar ile onların yaşı ve medeni durumuna göre belirlenen konumu analiz edilmekte. Kristo Frashëri’nin “Çamerya Tarihi” gibi Çamerya hakkındaki eserler eleştirilmektedir.
Yazar, Osmanlı dönemi ile ilgili şunları ifade ediyor: “Çamerya, Yanya ile diğer Arnavut vilayetleri gibi Osmanlı saltanatına dahil edilir edilmez, tarih ve tarih öncesi yolculuklarında ilk kez ‘Arnavutluk’ adı altında tek bir birim halinde bir araya getirildiler.”.
Her türlü ideolojik virüslerden etkilenmiş farklı tarihçiler tarafından karartılmış aynı dönem hakkında yazar, eserin 838’inci sayfasında şunları ifade ediyor: “Gerçek tarih kaynaklarına göre, Türk-Arber ortak hakimiyet olduğu tereddütsüz kanıtlanan yaklaşık 500 yıllık Osmanlı hakimiyeti sırasında, Arberler ve onların selefleri olan Arnavutlar, bilinçli bir şekilde Osmanlı saltanatı içinde kaldılar. Komşu gaspçı hayranı olan güçlü Avrupalı hükümetler, 100 yılı aşkın kötü eylemleriyle bu hayati gerekliliği yok etmeyi başardılar. Arberler Türklerle kardeş, hatta görüldüğü üzere neredeyse onlarla bir oldular. Başka bir yerde ifade ettiğim gibi; söz konusu tamamen gerekli kaçınılmazlık, Arberler ve Türklerin aynı düşmana sahip olduklarının farkına varmalarıyla bu sonuç doğal olarak oratya çıkmıştır.”
850’nci sayfada Arberlerin Osmanlı saltanatındaki altı iyiliğine yer verilirken, bunun ardından Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Arnavutluk ziyareti sırasında söylediği, “Arnavutluk, biz Türkler için ikinci vatandır.” ifadeleri yer alıyor. Çameryayla ilgili ansiklopedinin yazarı, bundan daha titiz bir tanım yapılamayacağının altını çizmektedir.
Arnavutluk’ta az sayıda kişi gibi söz konusu yazar da, FETÖ suç örgütü ve onun Türk ordusundaki hizmetkarları tarafından 2016 yılın Temmuz ayının ortalarında Türkiye’de meydana gelen başarısız darbe girişimine karşı sert bir duruş sergilemektedir. Ansiklopedi’nin 834’üncü sayfasında, Bu trajik olayın faillerine yönelik son derece isabetli tanımda bulunan Türkiye’nin gerçek bir dostunun tepkisi yer almaktadır.
* * *
İbrahim Daut Beydeşati (Hoca), ölümü 1940 yılında İtalyan-Yunan savaşının başlatılması için kullanılan Daut Hoca’nın oğludur. Hayatı boyunca zorluk ve sıkıntılarla boğuşan İbrahim Daut Beydeşati (Hoca), Çamerya için araştırmaktan ve yazmaktan geri durmadı. Yaşlılığına rağmen umudunu, inancını ve azmini hep diri tuttu. Yıllar boyunca yayınlanan binlerce makalesinin dışında, yazar ve eş yazar olarak onlarca kitap yazdı. En son yayımlanan “Güney Arnavutluk genelinde yolculuk: Çamerya” adlı eserindeki bir özelliğinden bahsetmek gerek. Bu eser, hak ettiğini düşündüğü şey için sert ve kesin bir dil kılıcıdır. Bu has Çameryalı böyle konuşuyor!
Mehdi Gurra
ALSAR Vakfı Başkanı